Sevilmiş ve seçilmiş olan Ehl-i Beyt, her konuda tüm insanlığa örnektir.
Özellikle de gelen sıkıntılara sabretme, asla isyan etmeme, her ne koşulda olursa olsun istikamet üzere olma, haktan ve hukuktan bir milim dahi sapmama konularında en zirve şahsiyetlerdir. Örnek bir anne, örnek bir baba, örnek bir dede, örnek bir eş, örnek bir evlat, Onlardır; kısaca her yönüyle insanlık tarihinin en zirve ailesi Ehl-i Beyt'tir.
Hz. Fatıma (a.s.) hem mükemmel bir anne, hem de mükemmel bir eşti.
Ehl-i Beyt Külliyatı'nın sahibi Prof. Dr. Haydar Baş, Hz. Fatıma eserinde bu konuda şunları ifade etmektedir:
"Hz. Fatıma (a.s.) bir kadın olarak eşi Hz. Ali'ye (a.s.) hizmetini asla aksatmamış, O'nun eksiklerini kapamış, zor anlarında O'na destek olan bir sığınak olmuştur.
Hz. Fatıma, haksızlık karşısında sonuna kadar mücadele eden bir kişiydi. Ancak bu kadar celalli bir yapıya sahip olmasına rağmen, eşi Hz. Ali'nin bir sözü ile sakinleşebiliyor, O'nun dediğine teslim olmasını da biliyordu.
Bir insanın hem bu kadar cesur ve şecaatli, hem de bu kadar yumuşak ve düşünceli olması herhalde sadece Hz. Fatıma'da görülecek bir fevkadelikti."
Ehl-i Beyt açlıkla birçok kez imtihan olmuştur.
Sahabelerden İmran b. El-Husayn (r.a.) şöyle anlatıyor:
Bir gün Hz. Fatıma-i Zehra (a.s.) Rasulullah'ın (s.a.v.) huzuruna gelmişti. Ben de oradaydım. Hz. Fatıma'nın mübarek yüzlerinde açlıktan dolayı bir sarılık vardı. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) Hz. Fatıma'nın yüzüne baktı, gözlerinden yaş geldi ve şu duayı okudu:
"Ey açları doyuran Allah'ım! Muhammed'in (s.a.v.) kızı Fatıma'yı aç bırakma!"
İmran der ki: "Bir de baktım ki, o anda Hz. Fatıma-i Zehra'nın yüzünden o sarılık gitti, yerine güzel bir pembelik geldi. Bir süre sonra Hz. Fatıma'ya rastladım. Bana dedi ki: Ya İmran! O günden sonra artık Bana açlık musallat olmuyor."
Ehl-i Beyt'in birbirlerine olan şefkatini, çilelere beraber göğüs germelerini, Cenab-ı Hak takdir etmiştir, özel olarak da mükâfatlandırmıştır.
İki şefkatli eş olan Hz. Ali (a.s.) ile Hz. Fatıma (a.s.) evin işlerini kendi aralarında taksim ettiler. Hz. Fatıma, evin içindeki; yani hamur yapmak, ekmek pişirmek, evi süpürmek gibi işleri yapmayı üstlendi. Hz. Ali de, odun getirmek ve yiyecek temin etmek gibi evin dışındaki işleri üstlendi. Bir gün Hz. Ali, Hz. Fatıma'ya şöyle dedi: "Ya Fatıma, evde yiyecek bir şey var mı?"
Hz. Fatıma: "Hayır! Allah'a andolsun ki, üç gündür çocuklarım Hasan ve Hüseyin açtırlar. Kendim de bir şey yemedim." Hz. Ali (a.s.): "Neden Bana söylemedin?"
Hz. Fatıma: "Babam Rasulullah sizden bir şey istememi nehyetmişti ve buyurmuştu ki: Amcaoğlundan asla bir şey isteme. Bir şey getirdiğinde al, aksi takdirde O'ndan bir şey isteme!"
Hz. Ali (bu sözleri duyduktan sonra) evden dışarı çıktı ve yolda birisiyle karşılaştı. Ailesine yiyecek temin etmek için o adamdan bir dinar borç aldı.
Bu esnada o sıcak havada Mikdad b. Esved'i çok perişan ve üzgün bir halde gördü. Bunun üzerine ona: "Ne oldu, neden bu sıcak vakitte evden dışarı çıktın?" diye sordu.
Mikdad, "Açlık beni evden çıkarmıştır; çocuklarımın ağlama seslerini duymaya tahammül edemedim" dedi. Hz. Ali, "Ben de bunun için evden çıktım. Ben bu dinarı az önce borç aldım, onu sana veriyorum ve seni Kendime tercih ediyorum" buyurdu. Sonra parayı Mikdad'a verdi. Kendisi de eli boş eve geri döndü.
Eve girdiğinde Rasulullah'ın (s.a.v.) evde oturduğunu, Hz. Fatıma'nın da namaz kılmakla meşgul olduğunu ve aralarında ise üstü kapalı bir şeyin bulunduğunu gördü.
Hz. Fatıma namazını bitirdiğinde, yanlarında bulunan şeyin üzerinden örtüyü kaldırınca, içerisi et ve ekmekle dolu bir kâse olduğunu gördüler.
Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Fatımacığım! Bu yemek sizin için nereden geldi?"
Hz. Fatıma cevaben, "Allah tarafından gelmiştir; Allah Teala dileğine hesapsız rızık verir" dedi. Bu esnada Hz. Peygamber, Hz. Ali'ye bakarak şöyle buyurdu:
"Senin ve Fatıma'nın öyküsü gibi olan bir kimsenin öyküsünü beyan edeyim mi?"
Hz. Ali, "evet" dedi. Hz. Peygamber şöyle buyurdu:
"Senin misalin Zekeriya'nın (a.s.) misali gibidir. Zekeriya mihrapta, Meryem'in (a.s.) yanına vardığında, O'nun yanında bir yemek görünce, 'Ey Meryem! Bu yemek neredendir?' diye sordu. O da cevaben, 'Allah'ın katındandır; Allah istediğine hesapsız rızık verir' dedi."
İmam Muhammed Bakır şöyle buyurmuştur:
"Onlar (Hz. Ali ve Ailesi) o kaptan bir ay boyunca yemek yediler. Bu kap Kaim'in (Hz. Mehdi'nin) içerisinde yemek yiyeceği kabın aynısıdır; bu kap şimdi bizim yanımızdadır."
Hz. Ali efendimiz aynı zamanda "emekçilerin" de piridir. Hz. Ali (a.s.) anlatıyor:
"Medine'de iken bir gün çok fazla acıktım. Yiyecek bir şeyler bulmak için evden çıktım. Gezerken bir kadına rastladım. Kadın kerpiçleri bir araya toplamış bekliyordu. Kadının kerpiçleri ıslatmak istediğini düşündüm. Hemen yanına giderek ona kendisi için su çekebileceğimi söyledim. Her kovaya bir yaş hurma karşılığında kadınla anlaştık.
Kuyudan su çekiyor, kerpiçlerin üzerine serpiyordum. On altı kova çektiğimde ellerim kabarmaya başladı. İşi tamamladıktan sonra kadının yanına giderek, 'Bu kadar yeter' dedim. Kadın Bana anlaştığımız gibi yaptığım işin karşılığında on altı hurma verdi. Hurmaları alarak eve döndüm. Allah Resulü'nü (s.a.v.) de davet ederek hurmaları beraber yedik."
Allah, Ehl-i Beyt'in şefaatlerinden bizleri mahrum eylemesin. Daha detaylı bilgi için mutlaka Prof. Dr. Haydar Baş'ın Ehl-i Beyt Külliyatı'nı okumalısınız.