Bağımsız Türkiye Partisi (BTP) Genel Başkanı Prof. Dr. Haydar Baş'a Balıkesir Susurluk'ta uzun namlulu silahlarla gerçekleşen komploya hem yurt içinden hem de yurt dışından "milyonlar" tepki gösterdi, göstermeye de devam ediyor.
Nasıl tepki göstermesinler ki, ömrünün tamamını devletine ve milletine hizmete adamış, birliğimize, bütünlüğümüze, milli ve manevi değerlerimize yapılan ve yapılabilecek bütün saldırılarına tek başına göğsünü germiş, ortaya koyduğu eserler güneş gibi aşikar olan her yönüyle mükemmel bir ilim ve siyaset adamından bahsediyoruz.
Sen böyle bir milli şahsiyeti uzun namlulu silahlarla terör operasyonu yap, bizzat göstererek "terörist budur" de, korumalarından ve kurmaylarından ayırıp ne idüğü belirsiz bir yere çekmeye çalış, her türlü hukuksuzluğu yap, ondan sonra da "asılsız ihbar" denilerek geçiştirilsin.
Olayın gerçekleştiği 7 Ocak tarihinden bu güne tam 1 hafta geçti ama ne bu sözüm ona ihbar yapanlar ortaya çıkarıldı, ne Sayın Baş'a hukuksuzca bu terörist muamelesini yapanlar cezalandırıldı ne de sorumlu ve yetkili olanlar bir kez olsun Sayın Baş'ı arayıp özür diledi. Türk milletinin bunu görmediğini mi zannediyorsunuz? Milyonlar, sosyal medyada bu menfur olaya tepki yağdırıyor.
Prof. Dr. Baş'a yönelik komploların özellikle Hoş Geldin Atatürk eserini ve de yurt genelinde Atatürk Vatandır sempozyumlarını ortaya koyduktan sonra yoğunlaşması, bu komplonun arkasındaki iradelerin Atatürk düşmanı olduğunu ortaya koymuştur.
Ünlü gazeteci Nurcan Sabur, Prof. Dr. Baş'a yapılan komplonun özellikle bu yönüne işaret etti. Bu olayın aydınlatılması gerektiğini dile getiren Sabur, "Atatürk sevenlerini bu olay üzmüştür" dedi. Sabur, Susurluk'ta hukuksuz olarak Haydar Baş'a kurulan komploya tepki gösterdiği tweetinde, "Asılsız ihbar sonucu, Atatürk sevdalısı Haydar Baş Bey'e yapılan hukuk dışı bu uygulamayı kınıyorum. Bu komplonun özrü ve telafisi bütün Atatürk sevdalılarını sevindirip rahatlatacaktır" ifadelerini kullandı.
Bu komploda dikkat çeken husus, Prof. Dr. Baş'ın maruz kaldığı hukuksuzluğun devlet gücü kullanılarak yapılmasıydı. Bu, devletin geleceği için çok tehlikeli bir durumdur. Çünkü devlet, milletin güvenliği için hukuku ikame etmekle mükelleftir.
Hukukun koruyucusu olması gereken devlet gücü, masum insanlara karşı hukuk dışı bir baskı aracı olarak kullanılmaya başlanırsa, devletin işleyen çarklarında onarılması mümkün olmayan büyük bozulmalar yaşanır. Adalet, hukuk herkese lazımdır.
Devlet gücünün bir baskı aracı olarak kullanılması, ülkemizi 15 Temmuz karanlığına götüren FETÖ'nün mirasıdır. Sonuç ortadadır.
FETÖ ile her yönüyle mücadele edildiği söyleniyor, peki, o zaman bu nedir?
Prof. Dr. Haydar Baş'a, gerek mahkeme sürecinde, gerek Haznedar'da evine yönelik maruz kaldığı saldırı sürecinde, gerekse son yaşanan Susurluk skandalında bu hukuksuzluğu ortaya koyan kim o zaman? Eğer kripto FETÖ ise, siyasilerimiz o halde bugüne kadar kiminle mücadele etti?
Eğer FETÖ değilse, kim ya da kimler?
Milletimiz sosyal medyada bu soruları soruyor ve bu menfur olayın aydınlanmasını, sorumluluların açığa çıkartılmasını ve acilen cezalandırılmasını istiyor.
Milletimiz, "Haydar Baş'a komplo kuranlar, Türk milletini hesaba katmıyorlar. Bu millet, yıllardır hak ve hakikat adamı Haydar Hoca'yı televizyon konuşmaları, makaleleri, insan boyunda eserleri, sarsılmaz duruşu, istikameti, basireti, kadrosu, hukuka bağlılığı, milliliği ve dindarlığından çok iyi tanıyor" diyor. "Hayatının her anında bu vatana hizmet etmek için canla başla çalışan bu lidere yapılan bu asılsız komplo kabul edilemez. Bir an önce suçlular adalet önünde yargılansın" diyor. "Türk milletinin kalbi de duası da seninle Haydar Hocam. Komployu kuranlar adalet karşısında hesap vermelidir" diyor.
Milletimiz olaya sessiz kalan siyasilere de, "Hukuksuz saldırılara bile hukuk ile cevap veren Haydar Baş'a bakın devlet adamlığı ve nezaket öğrenin" tavsiyesinde bulunuyor.
"Haydar Baş'a komplo için düğmeye basanlar, onu baskı altına almak isteyenler; Türkiye'den ve dünyanın pek çok yerinden yükselen Haydar Baş sevgisinde boğuldular" diyor.
"Hukuk devletinde, hukuksuzluk ve kamu gücünü kullanarak hukuk dışı kumpaslar kurmak hiç kimsenin ne hakkıdır, ne haddidir" diyor.
Şu gerçeği de asla unutmayalım, hukukun ve adaletin olduğu yerde, herkesin can, mal, namus, din ve vicdan hürriyeti devlet eliyle teminat altındadır.
Ama devlet eliyle hukuksuzluğa göz yumulan, gerekli ceza verilmeyen bir ülkede tepeden tırnağa, bu hukuksuzluğu ortaya koyanlar da dahil hiç kimsenin can güvenliği kalmaz, mal, namus, din ve vicdan güvenliği kalmaz.
Hukuku devre dışı bırakanlar eninde sonunda kendileri de bu hukuksuzluğa mahkum olurlar.
Adalet olursa, hukuk olursa herkesi memnun edersin, hukuk devre dışı kalınca kimseyi asla tatmin edemezsin. Bu da kaostur, karmaşadır.
Bu sebeple hukukun üstünlüğüne sahip çıkmalıyız, adaleti yeniden tesis etmeliyiz.
Bunun da turnusolü, Prof. Dr. Baş'ın maruz kaldığı komplonun aydınlatılmasıdır.