Son yıllarda özellikle 18 yaş altı gençlerde suç oranlarının artması büyük endişe kaynağı.
İzmir'deki polis merkezini basıp silahla iki emniyet mensubunu şehit eden kişi 16 yaşında. Hemen ardından yine İzmir'de annesini öldüren, babasını yaralayan kişi yine 16 yaşında. 14 yaşındaki Mattia Ahmet Minguzzi'nin katilleri 15 ve 16 yaşlarında. Ve maalesef daha niceleri…Her gün 18 yaş altı gençlerimizin cinayet olayları ya da işledikleri başka suçlar haberlere yansıyor.
Bağımsız Türkiye Partisi Genel Başkanı Hüseyin Baş, gençlerin bu durumunu sosyal medya paylaşımında şöyle değerlendirdi:"Gençleri çetelerin, örgütlerin tuzağına kaptırıyoruz. Kumar belası her yaştan insanımızı kuşatmış durumda. İzmir'de şehit olan polislerimiz bu acı verici durumun son örneği. Hızlı bir biçimde gençlerimizi bu belalardan uzak tutacak formülleri hayata geçirmeliyiz."
Hükümet, 18 yaş altındaki çocukların karıştığı gasp, kasten yaralama ve cinayet olaylarındaki artış üzerine yeni bir düzenleme hazırladı.Buna göre; suç işleyen çocuk eğer 15 yaş üstündeyse 24 yıla kadar ceza alabilecek. 16 yaşından büyüklerin işlediği kasten öldürme suçlarında ceza indirimi uygulanmayacak. Çocuklarını eğitime göndermeyen ya da suça sürüklenmesine göz yuman aileler için de hapis cezası gündemde.
Peki, gençlere yönelik cezaları artırmak, kangren hale gelmiş, bugünümüzü ve geleceğimizi tehdit eden bu sorunu çözer mi?18 yaş altında cezasızlık algısı ortadan kalktığında, aileler de bu suçlarda sorumlu tutulduğunda belki biraz suçlar azalabilir ama sorunu çözmez.
Sorunun çözümü için; gençlere çok iyi bir eğitim vermemiz gerekiyor. Gerek aileler, gerekse milli eğitim sistemimiz, gençlerimizi, Türk kimliği kazandıracak şekilde, karakteri yüksek, milli ve manevi değerlerle yoğrulmuş, aidiyet duygusuna sahip bir eğitim anlayışıyla eğitmelidir.İşin temeli budur, bu temel üzerine güncel şartlar da dikkate alınarak bilgiler, pratik uygulamalar, bilimsel teknolojik gerçekler bina edilmelidir.
Aidiyet duygusu, milli ve manevi değerler dedik, bakın İzmir karakol saldırısındaki gencin babasının Atatürk düşmanı olduğu ortaya çıktı; Cumhuriyet dönemi ve Atatürk'e yönelik skandal ifadeler kullanılan paylaşımları kendi sayfasında paylaştığı görüldü.Ülkemizi düşman işgalinden kurtaran, bizlere bağımsız bir devlet ve mükemmel bir vatan kazandıran Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e minnettarlığını ifade etmesi gerekirken, O'nunla ilgili hakaret paylaşımları yapan bir babanın çocuğundan başka ne beklenir?
Ne demişti Prof. Dr. Haydar Baş, "Atatürk vatandır, Atatürk bayraktır, Atatürk birleştirici harçtır."Atatürk'ü sevmeyen birisi, bu vatanı da sevemez, devleti de, milleti de, bayrağı da sevemez.
İşte milli eğitim sistemi öyle olmalı ki, her gencimiz Atatürk'un açtığı yoldan emin adımlarla yürümeli, bir umut olabilmeli.Öte yandan hükümetin eğitim sistemine harcadığı para, diğer ülkelerle mukayese edildiğinde oldukça az.
Avrupa ülkeleri ile kıyaslanığında Türkiye, 30 ülke arasında eğitime GSYİH'sinin yalnızca yüzde 3,38'ini ayırarak 27. sırada yer aldı.Araştırmayı yapan, AB İstatistik Ofisi Eurostat... Verilere göre, okul öncesinden yükseköğretime kadar 30 Avrupa ülkesinde yapılan harcamaların gayrisafi yurt içi hasılanın (GSYİH) içindeki payı ortalama yüzde 4,66'ya geriledi.
Avrupa'da zirvede yüzde 7'ye yaklaşan oranıyla İsveç bulunuyor. Onu yüzde 6'nın üzerinde oranla İzlanda ve Belçika, hemen ardından ise Finlandiya ve Danimarka izliyor.Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Abdulkadir Uraloğlu, 2025 yılında eğitime 2 trilyon 186 milyar lira ayrıldığını belirttti.
Esasen bu rakam, Avrupa ülkeleriyle kıyaslandığında çok düşük ama doğru ve homojen kullanıldığında Türkiye için çok önemli hamleler yapılabilir.Ülkemizde bazı torpilli okullara bakıyorsunuz, saray gibi; diğer okullara bakıyorsunuz, temizlik yetersiz, tuvalette sabun ve kağıt havlu yok.
Bir tarafta öğretmenler mükemmel bir eğitim sunuyor, diğer tarafta yetersiz kalıyor.Bazı öğrenciler lüks içinde bir eğitim alıyor, diğer öğrenciler ise içecek su, yiyecek yemek, teneffüste tost için para bulamıyor.
Eğitim hayatı boyunca o sınav senin bu sınav benim tarzında sınava ve ezbere dayalı bir sisteme maruz kalan gençlerimiz, hayata geçtiğinde bu öğrendiklerinin çoğunu unutuyor, kullanmıyor.Eğitimde olan gençlerin sorunları büyük, eğitimden kopan ve çalışmak zorunda kalan gençlerimizin sorunları da, başta gelir olmak üzere büyük.
Bir de ne eğitimde, ne de istihdamda olan gençlerimiz var.Kaç kişi mi? 15-24 yaş arası 2.5 milyon; 15-29 yaş arası 4.5 milyon; 15-34 yaş arası ise 6.5 milyon.
Şu sayılara bakar mısınız? Korkmamak, endişe duymamak mümkün değil.Bu başıboş gençler; çetelerin, terör gruplarının, uyuşturucu baronları ve mafyaların tuzağına kolaylıkla düşmektedir.
Gençlerimize sahip çıkmalıyız, eğitimde fırsat eşitliği ve homojen bir eğitim sağlamalıyız. İstihdamda kabiliyetlerine ve ilgilerine göre işlere yerleştirmeliyiz.Gençlerimize düşüncelerini özgürce söyleyebildiği, siyasi baskılar görmediği, konuştuğu ve fikirlerini savunduğu için dayak yemeyeceği, tutuklanmayacağı bir ülke sunmalıyız.
Bunlar olmadan, sadece cezaları artırarak kalıcı bir çözüme asla ulaşamayız.