Beyin yıkama nasıl yapılıyor?

11.07.2020 00:00

Bu yazımda, Kuran kurslarında ve özel yurtlarda çocukların ve gençlerin beyinlerini nasıl yıkandığına dair gerçek olayları, anlatanların isimleri saklı kalmak şartı ile anlatmak istiyorum. İlk iki olay yurt dışında geçmiştir.

Ortaokul öğrencisi Kuran kursuna gidiyor. Kurs hocası bir tarikatın müridi ve Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı değil. Kurs da zaten yasa dışı açılmış kurslardan birisi.

Bir gün kurs hocası kursta çocuklara şöyle diyor:

"Futbol oynamanız caiz değildir. Topa tekme vururken peygamberimizin kafasını tekmelemiş olursunuz. Top oynamayın, top oynamak günahtır."

Ortaokul öğrencisi tabi ki itiraz ediyor, ama nafile, hoca ısrarla top oynamanın günah olduğunu iddia ederek öğrenciye kızıyor ve azarlıyor. Öğrenci sesini kesiyor.

Öğrenci okula geldiğinde bana sordu:

"Öğretmenim, top oynamak günah mı? Kuran kursu hocası top oynamanın günah olduğunu, top peygamberimizin kafasıdır, topu tekmelemekle onu tekmelemiş olursunuz, büyük günah işliyorsunuz" dedi. Hoca çocukların hafta sonlarında top oynamaya gitmesinler, kursa gelsinler diye çocuklara böyle bir sözler konuşuyor.

Şimdi bu öğrenciye ne diyebilirsiniz?

Ben de:

" Hayır, asla günah olamaz. Sen hocaya sor bakalım ve de ki:

"Hocam, peygamberimizin kafası bir lastik topu değerinde mi? Neden günah olsun top oynamak?"

Bir hafta sonra öğrenci kendiliğinden bundan sonrasını anlattı:

"Öğretmenim, hocaya sordum."

Ben:

Peki, ne söyledi?

Öğrenci:

"Ben sana bunu söyleyeni iyi biliyorum emme demelere olmaz" dedi.

***

Başka bir öğrenci de şöyle diyor:

"Öğretmenim, kâfirler (Müslüman olmayanlar) neden zenginmiş de Müslümanlar fakirmiş biliyor musun?"

"Hayır, bilmiyorum. Onlar neden zenginmiş?"

Öğrenci devamla:

"Öğretmenim, Allah kâfirlerin sesini hiç sevmezmiş, onlar dua ederken meleklere şu kâfirler ne isterse verin gitsinler seslerini işitmeyeyim dermiş. Müslümanların seslerini ve dualarını sevdiği için meleklere Müslümanlara az verin de her zaman dua etsinler dermiş. Bunun içinde Müslümanlar fakir, kâfirler zenginmiş." Diyor saf ve temiz kalpli çocuk.

"Bunu sana kim anlatı?"

Öğrenci:

"Kuran kursu hocamız söyledi öğretmenim."

***

Bulunduğum ilçeden akrabamın birinin yanına misafirliğe gitmiştim. Bir yüksek okul öğrencisi anlatıyor, konu da öğrenci yurdunda geçiyor. Yurt, Doğu Anadolu Bölgesinde bir üniversitenin öğrenci yurdunda geçiyor.

O yıllarda da bu örgütün sesi çok çıkıyordu. Öğrenci Hizbullah biraz anlattıktan sonra bende şunu sordum:

"Hizbullah nedir? Ne iş yapar bu örgütün militanları?"

Öğrenci anlatmaya devam ederek:

" Hocam, Hizbullah Allah'ın askerleri demektir. Bunun elemanları, Allah'a karşı gelenlere, O'nu inkâr edenlere, tanımayanlara karşı mücadele eder."

Ben de:

"Beni iyi dinle delikanlı. İnancımıza göre Allah, bütün kâinatın yaratıcısı mı? Allah, her şeyi bilir mi? Her şeye gücü yeter mi?" Diye birkaç soru yönelttiğimde hepsine:

"Evet" yanıtını verdi.

"Peki, siz anlattığın gibi davranmakla, Allah'a karşı günah işlemiş olmuyor musunuz? Siz Allah'tan güçlü müsünüz?" Diye birkaç soru yönelttiğim zaman da verdiği yanıt şu oldu:

"Hocam, ben hiç işin bu tarafını düşünmemiştim."

Biraz oturduktan sonra ayrıldı gitti.

Altı ay sonra tekrar görüştüğümüzde düşünce olarak değişmiş olduğunun farkına vardım ve sordum:

"Yine öncesi gibi mi düşünüyorsun?"

"Hayır, hocam" dedi ve anlattı:

"Hocam sizinle görüştükten sonra tatil bitip okula döndüğüm zaman, yurtta akşam arkadaşlarla konuşurken, sizin anlattıklarınızı onlara anlattım. Esaslı bir dayak yedim, canımı zor kurtardım ve bu olaydan sonra onlardan ayrıldım." Dedi.

Bu genç sonra işe girdi bir sendikaya üye olarak iş yeri temsilcisi seçildi ve halen devam ediyor..

İşte o gencecik, pırıl, pırıl çocukların beyinleri yıkanarak gerçek hayattan, bilimden, akılcı yoldan ve dini gerçeklerden koparılarak bağnazlığı, gericiliği din sanan bireyler yetiştiriliyor.

Tabi ki, bu bireyleri de istedikleri gibi yönlendirip kullanıyorlar.

Bilmezlikle savaş 1928 yılında Türk Alfabesi kabul edildiğinde başladı. Fakat uygulanan yanlış politikalar nedeniyle, doksan bir yılda bu işi halen çözüme kavuşturamadık. Son yıllarda yapılanları da düşünürsek, daha uzun yıllar da çözüme kavuşturmayacağız.